11/03/2012



"... miguel'in yüzünde, beatriz'inkinden daha derin bir şaşkınlık gizliydi. anlaşılan, genç kadın için ilk olabileceğini daha önce aklından bile geçirmemişti. gerçi bunu fark ettiğinde, geri adım atamamış, çark edememişti ama böylesini sevmezdi; tıpkı kıpırtısızlığı ve teslimiyetçiliği sevmediği gibi. bir çiçek bile ah ederdi hoyratça dokunulduğunda; bakireler gıkını çıkarmazdı. bir ceset bile aşka gelirdi sarıp sarmalandığında; bakireler kıpırdamazdı. ve bir kadeh bile sermest olurdu içine şarap akıtıldığında; bakireler kafayı bulmazdı. hem sıkıcı hem de tehlikeli bulurdu onları. sıkıcıydılar çünkü hep el üstünde tutulmak ister, devamlı kendilerini naza çekerlerdi. tehlikeliydiler çünkü emsalsiz bir ihsanda bulunduklarını zannedip, borçlu konumuna düşürdüklerinden verdiklerinin karşılığını beklerlerdi. bakirelerden ziyade, ihtişamının fazlasıyla farkında olan, nasıl haz alıp haz verebileceğini bilen, kendi kendisiyle sevişebilen kadınlar severdi. aynada kendine tebessüm edip öpücük gönderen kadınları severdi. durduk yere meme uçlarını emebilmek için iki büklüm olup, taklalar ve şen şakrak kahkahalar atan şehvetperest kadınları severdi. ..."

5/10/2011

Annem umreye gitti vol3

Sedef, günden güne eriyip tükenmekteydi. Bir at kadar yapılı olan vücudu bir serçe kadar narinleşmiş, bakışlarında hal kalmamıştı. 65 kilodan bir anda 64 kilo 900 grama düşmesi bütün aileyi sarsmaya yetmişti. Otobüs durağında karşılaştığı yaşlı teyze ona her ne kadar "Kızım sen de katana gibi olmuşsun, bir spor mipor yap!" dese de Sedef eriyip bittiğini yavaş yavaş anlayacaktı.



Uzun zamandır ağzına bir fakir yemeği olan iskenderden başka şey koymamıştı Sedef. Üzülüyordu. Ama bundan daha önemli, kimseye açıklayamadığı bir sırrı daha vardı Sedef'in. Gün gelmiş bunu bilmesi gereken insanlar Öztürk Malikhanesi'ne misafir olmuşlardı. Evet, yine profilocu Gizem ve 97A İrem gelmişti rezidansa. "Aman canım ne bu iki günde bir!" diye düşündü Sedef (ama hikayenin konusu bu olmadığı için bu kısmı atlamak zorundayız).

Sırrın açıklanma vakti gelmişti. Herkes heyecanlıydı ve onu bekliyordu. Derken bir anda dökülüverdi sözcükler Sedef'in muhteşem, harikulade, inanılmaz dudaklarından. Feysbuktan beleşe bir şey kazanmıştı! Evet bundan 1 ay önce parayla götünü silen Sedef, işte bu kadar düşmüştü. Artık gördüğü her kameraya kazandığı 8 adet kahveyle poz veriyor, her türlü apaçi hareketini sergiliyor ve bundan hiç gocunmuyordu.

Arkadaşları bu duruma üzülüyor ama bir hal çare bulamıyorlardı. Sedef hiç bir zaman eski Sedef olamayacaktı.

devam edebilir... etmeye de bilir bilmiyorum...

4/30/2011

Annem umreye gitti vol 2

Sedef altın başlıklı yatağından kalkar kalkmaz bugün garip şeyler olacağını anlamıştı. “Keşke hizmetlilerimi 20 günlük izinle ödüllendirmeseydim!” diye iç geçirdi, korkuyordu. İlk önce mutfağa gitti, sonra salona, sonra da geri dönüp odasına geldi. “Bu ne biçim rezidans ya 2 oda 1 salon?” diye düşündü uzun bir süre, sonra kapının oralarda sesler olduğunu duydu. Gidip baktı, boktu bu. “Sedef senin evi götürüyorum, hadi Allah’a emanet” dedi, gitti. Aman Allah’ım o da nesiydi? Evi bok götürüyordu.

Huşuyla kalktığı yatağına geri dönmüştü Sedef, bir sigara yaktı. Ardından hayretler içerisinde bir sigaraya, bir kendine baktı. Halka karışmayı abartmış mıydı neydi? Eski purolu günlerini hatırladı. Gözünden bir damla yaş düştü, sigarayı söndürmek istedi, kıyamadı. O da diğer fakir öğrenciler gibi utanmasa sigaranın filtresini yiyecekti, tiksindi kendinden.

Kalkıp 2’ye 2 aynasında kendine baktı, zaten bu devasa aynalarda olmasa buranın rezidans olduğuna o bile inanamayacaktı. Çok yorgundu Sedef, dün gecenin etkisinden hala kurtulamamıştı. “Ne düğündü ama!” dedi kendi kendine. Biraz dikkatli bakınca çiftetelli oynarlarken Prens William’ın memesinin arasına sıkıştırdığı 500’lüğün hala orada olduğunu gördü. Hemen onu büyük kasanın içine koyup, ev işlerine girişti, ne de olsa düğünde kapılan para harcanmazdı.

Bugün de böyle geçecekti, anlamıştı. Profilocu Gizem’in facebook duvarında birşeyler paylaşıp, ona buna küfretti.

Sedef artık gerçek bir Zeytinburnuluydu.


devam edecek...

4/27/2011

Annem umreye gitti vol1

Sedef; bir rezidansın bir kızı, Öztürk ailesinin gözbebeği ve tüm miraslarının tek varisiydi. Adeta her şeye sahipti; mal, mülk, yağsız patates kızartabilen fritöz, avon göz altı kremi… Öyleki paraya para demez, “Şu yeşil kağıtlar cebimde ağırlık yapıyor, alın sizin olsun.” derdi. Tabu oynadığı zamanlarda bile para sözcüğü ile karşılaştığında 'ay yine mi' gibi cümleler kurardı. Bir şeye sahip olması için aklından geçmesi yeterliydi. Hayat ona gümüş bir tepside servis edilmişti, Sedef ise bu tepsiyi altın olanıyla değiştirmeyi başarmıştı.


Fakat bu masum güzel yaban ellerde yapayalnız kalmıştı. Annesi, gittiği umre ziyaretiyle bu ıssız ve korku dolu yerde onu bir başına bırakmıştı. Sahibi olduğu ve aynı zamanda ikamet ettiği Zeytinburnu JR. ona dar gelir olmuştu. Evde bir hizmetçi olarak görev alacağı günler çok yakındı ve Sedef olacaklardan bir haber arkadaşları profilocu Gizem ve 97A İrem’i malikhanesine davet etti. Tüm o can alıcı hikâye bundan sonra başladı.

Sedef, full akbil+dolgun maaş ve sigorta karşılığı bir hizmetçi olarak çoktan göreve başlamıştı. Bunu gören Gizem ve İrem olanlara çok üzülseler de Sedef’in yüzündeki o “bende işe yarıyorum” ifadesi bütün herşeyi değiştirmişti. Sedef halka karışmıştı artık. Gülüyor, oynuyor, zıplıyor, evde çorap üstü yazlık terlikle geziyordu.

Sedef o gün arkadaşlarına yoğurtlu makarna ve 25 posta türk kahvesi ile büyük bir ziyafet verdi. Buna rağmen “gizli gizli” çekilen fotoğrafları çoktan basına yayılmıştı. Olanlardan bir haber çay içmekte olan Sedef, herşeyi çok geç anlayacaktı.


devam edecek…

2/09/2011

Düğünlerin can alıcı sözü: “Senin düğünde de kimse oynamaz!”


Limonataların ve boktan pastaların bir güzel hüpletilmesiyle başlayan güzide eğlencemiz takı merasimiyle devam eder. Tabi siz bu arada “Ulan süslendik püslendik geldik ama millet oynarken ne bok yiyeceğiz?” diye düşünürsünüz. Türk düğünlerinin olmazsa olmazıdır efendim, bir düğüne gidildiyse o göbek atılır! Ama ya atılamazsa? İşte olay burda kopar. Bir güzel biralar, votkalar alınır, sonra vur patlasın çal oynasın.



Gün geçtikten sonra kendine gelinir. “Ulan ben bunları yapacak insan mıydım, şu halime bak” diye kendinden tiksinirsin düğün videosu izlenirken. Ama peki ya kendi düğünün cano? O zaman ne olacak? O oyuna kaldırmaya çalışan kişi sen olmayacak mısın? Aslında o da memnun değil halinden, o da manowar slayer dinliyordu belki! O da civcivleri eziyor, inek götünde dinamit patlatıyordu. Hepimiz gençken yaşadık bunları. Ancak aslolan ringo ringo şişelerdir, aslolan aman bulguru gaynatırlardır, aslolan atım araaaaaaaaaaaaapptır. O zaman ne slayer kalır ne manowar kalır ne heavy metal kalır! Tek benzer yanı enstrümanların "elektro"luğudur. Kısacası kaçış yok bu kabustan.


O zaman ne yapıyoruz? Bir güzel “DOK (düğünde oynama kursu)” olayına gidiyoruz.
Ders programı şöyle:
dok 101: sadece el çırpıp, oynayanların etrafında çember oluşturma
dok 201: parmakları şıklatarak, olduğun yerde sallanma
dok 301: artık ortama iyice ısındın, döktürmenin vaktidir.
dok 401: "amaan biz biliyoruz da mı oynuyoruz?" diyerek, oturan insanları piste sürükleme.
Haydi size iyi göbekler anacım

12/24/2010


'Dünyanın En Seksi Adamı'nın kısacık ama kötülüklerle dolu macerası: "Yarın evleniyorum arkadaşlar, hatırlatayım dedim." - Bitti